Prof.Dr. Mehmet Emin Elmacı: 102 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti devleti ortaya çıkmıştı. Bizlere koruyup, kollamak ve değerini artırmak suretiyle Atatürk’e minnetimizi göstermek kalıyor.

Ülkenin işgale uğraması sonrasında Mustafa Kemal Paşa başlattığı direniş ile halkı örgütlemiş ve halkın desteği ile de ordunun düzenli hale getirilmesi sonucunda Milli Mücadele’yi başarıyla sonuçlandırmıştı. İzmir’e 10 Eylül 1922’de girmeden önce de daha kazanılacak önemli başarıların olduğu görüşünü de dile getirmişti.
Neydi bu yeni mücadele alanı?
Şu çok net ki, Atatürk daha işin en başında artık çağ dışı kalmış ve halkın her açıdan sömürülmesine neden olan sistemin sonunun geldiğinin farkındaydı. İşin sonuna yaklaşırken, önce durum tespiti yapıp ülkenin bağımsızlığının kaybolması tehlikesini ortaya koymuş, ardından bu kötü durumdan kurtulmanın yolunun da “halkın kararı” ile başarıya ulaşılabileceğini belirtmişti.
İstanbul hükümeti ve İtilaf Devletlerinin hatalı tavırları işin boyutunu daha farklı bir noktaya getirmiş ve işgallere direniş, aynı zamanda da İstanbul’un temsil ettiği ancak “sorumluluklarını yerine getirmeyen ” Saltanat’a da yansımıştı. Bu boyut; akıllı kurmay aklı ile hem dış güçlere karşı bir bağımsızlık mücadelesini hem de içeride Saltanat’a karşı egemenlik mücadelesini başlatmıştı.
Başarıya ulaşılması durumunda yüzlerce yıl ezilen ama tüm gücü ile devlete her şekilde hizmette kusur etmeyen halkın kurtuluşu da olacaktı. Mustafa Kemal Paşa daha 17 Şubat 1922’de İzmir’imizde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında halkın bu durumunu “Bu ülkede yüzyıllardır hükümdarlar dış politikada, kişisel çıkarları için yabancı devletlere büyük tavizler vermiş ve bunun yükünü de halkın omzuna yüklemişlerdi” cümlesiyle çok net ifade etmişti.
Evet, mücadelenin askeri boyutu bağımsızlığın sağlanması ile gerçekleşmiş, sıra ulus egemenliğine yani halkın egemenliğinin alınmasına gelmişti.
Mustafa Kemal Atatürk, 1907’den beri kafasında olan Cumhuriyeti 23 Nisan 1920’de ete kemiğe büründürmüştü. Halkın temsilcilerinin TBMM’deki kararlarıyla “TBMM yani halkın gücünün her şeyin üstünde olduğu” tüm dünyaya duyurulmuştu. İstanbul’a karşı ilk tepkinin verildiği Amasya genelgesi ile başlayan ihtilal, 1 Kasım 1922’de sonuçlanmış Saltanat kaldırılmıştı. Sıra devrime yani yerine yeni bir sistem koymaya gelmişti.
Önce Lozan Antlaşması ile yeni yönetim bağımsızlığını tüm dünyaya kabul ettirmiş, ardından Meclis’te “Halk Fırkası” adıyla demokrasinin önemli bir aracını tesis etmişti. Bu süreç “yeni bir devletin” kurulmasına gitmekteydi ve nihayet Ankara’nın başkent ilan edilmesi ile geriye sadece devletin adının konulması kalıyordu.
Ekim ortasında başlayan Meclis’teki krizi iyi yöneten Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Anayasa’ya eklenen bir madde ile devletin ismini “Türkiye Cumhuriyeti” olarak belirlemiş ve bu şekilde Cumhuriyet ile yönetilen bir devlet ortaya çıkarılmıştı. Atatürk; kendisine önerilen “padişahlık” tekliflerini elinin tersi ile iterek halkın yönetime doğrudan katılması anlamına gelen Cumhuriyet’i getirerek, kendi çıkarını değil halkın çıkarını düşündüğünü de herkese göstermişti.
102 yıl önce temeli ulus egemenliğine, hukuka, insan haklarına dayanan bağımsız, genç Türkiye Cumhuriyeti devleti ortaya çıkmıştı. Devrim gerçekleşmişti. Bizlere sadece onu koruyup, kollamak ve değerini artırmak suretiyle Atatürk’e minnetimizi göstermek kalıyor.
Cumhuriyetimiz kutlu olsun...