Zuhal KOÇKAR
Köşe Yazarı
Zuhal KOÇKAR
-
 

30 Ağustos geleceğimizin gençliği

Kız yeğen konusunda çok şanslı olanlardanım. Tam beş tane genç kız halasıyım...  En büyük hayalim, kız çocukları olarak onların okumaları ve mümkünse elimin ulaşabileceği yerlerde yanımda bulunmaları...  Yeğenlerimden ikisi İstanbul’da, bir yeğenim de İzmir’de üniversiteye devam ediyor.  Oturduğum bölge itibariyle yanımda kalamayacağı için ev tutarak okuyan yeğenime bu yıl yeni bir eve taşınırken yardımcı olmaya, temizlik ve ev işlerinde destek olmaya gittiğimde bekarlar için düzenlenmiş bir apartmanın eşyalı bir dairesini kiralamış olduğunu gördüm. Klimanın su akıtma sorunu olduğu, ocak bağlantısının bulunmadığı mutfağın bir çekmecesinin temizlenebilmesi için mide bulantısıyla 1.5 saat harcandığı düşünüldüğünde, 10 bin TL aylık kira ödenen küçücük yerin yaşam koşullarının nasıl olduğu anlaşılacaktır.  Dışarıya yemek için çıkmadan önce klima servisinin biz yemekteyken gelebileceği düşüncesiyle ev sahibini arayan yeğenime ev sahibinin yanıtı: “Ee bu kadar darlama ama”!!!!! olunca dayanamadım hiçbir şeyine karışmadığım, kendi ayakları üzerinde durma becerisi gösterdiği için gurur duyduğum çok iyi bir üniversitenin mimarlık bölümünde başarı gösteren ve geleceğimizin güvenebileceğimiz ATATÜRK kadınlarından birisi olan yeğenimin elinden telefonu kaptım.  Tüm ZERAFET VE NEZAKETİMLE İzmir’de yaşadığımı, amacımızın kendisini darlamak değil, evde bulunamazsak kapıda kalmamaları için nezaketen bilgi alışverişi yapmak olduğunu belirtince telefonun diğer ucundaki hırpalayıcı bey gitti; yerine “Ben de kız babasıyım, ben onlara zaten yapılacak her şeyi yaptım, 12 binden 10 bine evi verdim… Tamam tamam ben ocağı da taktırırım, siz merak etmeyin. Onlar benim de kızım!!!!” diyen bir bey geldi.  1984 yılında Hacettepe Psikoloji 3.üncü sınıf öğrencisiyim. Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yurtlarında kalırken suların akmadığı, kaloriferlerin yanmadığı, köyün yalağında saçımızı yıkadığımız yıllar... Ara yıl tatilinde yurtlarda dolaplarımızı kilitleyerek evlerimize gittik. Döndüğümüzde yurt odaları boyanmış, dolaplarımızdaki asma kilitler kırılarak değerli değersiz neyimiz varsa çalınmış, kız yurtlarında kız öğrencilerin iç çamaşırları değneklere asılarak dalga geçilip talan edilmişti. Oldum olası haksızlığa gelemem.  Yurt müdürüne gidip hırsızlığı, çalınan eşyaların bulunup bulunamayacağını sorduğumda yanıt: “Dolaplarınızda hesap makinesi, saç kurutma makinesi ve takı gibi şeylerin ne işi var?” oldu. Ben de; “Evimin burası olduğunu, tatile giderken tüm ev eşyamı yanıma alamayacağımızı, haberimiz olması durumunda önlem almamamız için bir neden olmadığı“ yanıtını verdim.  Verdim ama resmen oradan kovuldum…  Bugün baktığımda dünden bu güne pek de bir şeyin değişmemiş olduğunu görüyorum.  Bizler ATATÜRK’ün gençliğe armağan ettiği gençliği hala hor görüyor, eziyor, haksızlık karşısında durmalarına göz yummuyor, kendi ayakları üzerinde duran gençleri kimsesiz gibi algılayarak ezmekten çekinmiyoruz. Oysa Cumhuriyet'e uzanan yolda destansı bir öneme sahip 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 101'inci yılını kutlayacağımız şu günlerde ATA’mızın geleceğimiz gençlerimize emanet sözünün önemini hepimizin unutmaması gerekiyor. ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN….
Ekleme Tarihi: 30 Ağustos 2023 - Çarşamba
Zuhal KOÇKAR

30 Ağustos geleceğimizin gençliği

Kız yeğen konusunda çok şanslı olanlardanım. Tam beş tane genç kız halasıyım... 
En büyük hayalim, kız çocukları olarak onların okumaları ve mümkünse elimin ulaşabileceği yerlerde yanımda bulunmaları... 
Yeğenlerimden ikisi İstanbul’da, bir yeğenim de İzmir’de üniversiteye devam ediyor. 

Oturduğum bölge itibariyle yanımda kalamayacağı için ev tutarak okuyan yeğenime bu yıl yeni bir eve taşınırken yardımcı olmaya, temizlik ve ev işlerinde destek olmaya gittiğimde bekarlar için düzenlenmiş bir apartmanın eşyalı bir dairesini kiralamış olduğunu gördüm.

Klimanın su akıtma sorunu olduğu, ocak bağlantısının bulunmadığı mutfağın bir çekmecesinin temizlenebilmesi için mide bulantısıyla 1.5 saat harcandığı düşünüldüğünde, 10 bin TL aylık kira ödenen küçücük yerin yaşam koşullarının nasıl olduğu anlaşılacaktır. 

Dışarıya yemek için çıkmadan önce klima servisinin biz yemekteyken gelebileceği düşüncesiyle ev sahibini arayan yeğenime ev sahibinin yanıtı: “Ee bu kadar darlama ama”!!!!! olunca dayanamadım hiçbir şeyine karışmadığım, kendi ayakları üzerinde durma becerisi gösterdiği için gurur duyduğum çok iyi bir üniversitenin mimarlık bölümünde başarı gösteren ve geleceğimizin güvenebileceğimiz ATATÜRK kadınlarından birisi olan yeğenimin elinden telefonu kaptım. 

Tüm ZERAFET VE NEZAKETİMLE İzmir’de yaşadığımı, amacımızın kendisini darlamak değil, evde bulunamazsak kapıda kalmamaları için nezaketen bilgi alışverişi yapmak olduğunu belirtince telefonun diğer ucundaki hırpalayıcı bey gitti; yerine “Ben de kız babasıyım, ben onlara zaten yapılacak her şeyi yaptım, 12 binden 10 bine evi verdim… Tamam tamam ben ocağı da taktırırım, siz merak etmeyin. Onlar benim de kızım!!!!” diyen bir bey geldi. 

1984 yılında Hacettepe Psikoloji 3.üncü sınıf öğrencisiyim. Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yurtlarında kalırken suların akmadığı, kaloriferlerin yanmadığı, köyün yalağında saçımızı yıkadığımız yıllar... Ara yıl tatilinde yurtlarda dolaplarımızı kilitleyerek evlerimize gittik. Döndüğümüzde yurt odaları boyanmış, dolaplarımızdaki asma kilitler kırılarak değerli değersiz neyimiz varsa çalınmış, kız yurtlarında kız öğrencilerin iç çamaşırları değneklere asılarak dalga geçilip talan edilmişti. Oldum olası haksızlığa gelemem. 

Yurt müdürüne gidip hırsızlığı, çalınan eşyaların bulunup bulunamayacağını sorduğumda yanıt: “Dolaplarınızda hesap makinesi, saç kurutma makinesi ve takı gibi şeylerin ne işi var?” oldu. Ben de; “Evimin burası olduğunu, tatile giderken tüm ev eşyamı yanıma alamayacağımızı, haberimiz olması durumunda önlem almamamız için bir neden olmadığı“ yanıtını verdim. 

Verdim ama resmen oradan kovuldum… 
Bugün baktığımda dünden bu güne pek de bir şeyin değişmemiş olduğunu görüyorum. 
Bizler ATATÜRK’ün gençliğe armağan ettiği gençliği hala hor görüyor, eziyor, haksızlık karşısında durmalarına göz yummuyor, kendi ayakları üzerinde duran gençleri kimsesiz gibi algılayarak ezmekten çekinmiyoruz. Oysa Cumhuriyet'e uzanan yolda destansı bir öneme sahip 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 101'inci yılını kutlayacağımız şu günlerde ATA’mızın geleceğimiz gençlerimize emanet sözünün önemini hepimizin unutmaması gerekiyor.

ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN….

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.