Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı
Köşe Yazarı
Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı
-
 

Ulus Egemenliği ve “Doğruyu Yapan Atatürk”

Büyük bir devrimdir Türk Devrimi. En önemli özelliği de yönetimi bir kişiden alıp halka vermesidir. Fransız İhtilali sonrası batıda başlayan bu süreç, Osmanlı'da tam anlaşılamamıştı. Yine de özellikle batıya yakın bölgelerinde aydın kesimler, İhtilalin, Özgürlük(Hürriyet), Eşitlik (Müsavat) ve Uhuvvet (Kardeşlik) fikirlerinden etkilenerek ön almaya başlamıştı. Buna karşılık saltanat olarak devam eden Osmanlı Devleti için olumsuz anlamda “milliyetçilik akımı” ve “yönetimin halkla paylaşılması” ise yine aynı şekilde batıya yakın bu bölgelerde daha etkin olmaktaydı. Devlet aklı, Tanzimat ve sonrasında da anayasalı, seçimli Meşrutiyet ile bu süreci yavaşlatmaya çalışmışsa da köklü bir değişim olmadığı için başarılı olunamamıştı.  Ülkenin son dönemlerinde, savaşlardan yenilgiyle çıkılması sonrası gerçekleşen işgal ise durumu daha da kötüleştirmişti. Mustafa Kemal Atatürk, bilgi birikimi ve tarihi bilmesiyle ne yapılması gerektiğini bilen bir kişi olarak, önce ülkeyi işgalden kurtarmış ve bu kurtarıcılığının gücüyle de yönetim değişikliğini “devrim” yoluyla halkla birlikte gerçekleştirmişti. Daha genç subaylığının başında ulus egemenliğinden arkadaşlarına söz ettiğini bildiğimiz Atatürk; işgal döneminde de daha Samsun'a ilk çıktığı süreçte, mitinglerle halkı arkasına almış ve İstanbul hükümetinin hatalarıyla halkın gözünde “doğruyu yapan kişi” konumuna ulaşmıştı.  Bu Milli Mücadele sürecinde başka bir çok yerde sadece askeri tedbirlerle mücadele edilirken Atatürk ise önce halkı örgütlemiş, Amasya genelgesinde “ülkeyi ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır”; Erzurum kongresinde “milli iradeyi etkin kılacağız”; diyerek ve Sivas Kongresinde de “halkın her kesiminden bir müdafaa-yı hukuk” oluşturarak önce “halkın katılımını” düşündüğünü göstermiş ve bu gücü ile İstanbul’da dahi olsa bir Meclis açtırtmayı da sağlamıştır.  Ancak 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un işgaliyle, Mebusan Meclisi’nin kapatılarak “halkın sesinin kısılmasına” karşı o sesi; Ankara'da 23 Nisan 1920 de tekrar canlandırmıştır. Atatürk bunu gerçekleştirirken hem meclisin kapısına “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazısını astırmış hem de 1921de ki Milli Anayasa metninde, “meclisin yetkisinin yani halkın her şeyin en üstünde olduğuna” yer verdirerek, hem saltanata hem de dinin siyasetteki gücü halifeliğe de mesaj vermişti. Gidilen yol, halkın egemen olduğu yani artık saltanatın ve başka bir gücün olmadığı, “ulus egemenliği” yoluydu.  Daha Milli Mücadele sürerken bu yola girilmiş ve taşlar döşenmiştir. Adı konulmayan bir halk yönetimi ile yönetilen ülke, 29 Ekim 1923'te ise Anayasaya konulan bir madde ile Cumhuriyete dönmüş ve devletin adı da Türkiye Cumhuriyeti olarak konulmuştur.  Ülkeyi işgalden kurtarırken verdiği önemli kararlarla, halkın gözünde “doğruyu yapan Atatürk” algısı, saltanatın yerine halkın yönetimini getirerek yine doğruyu yapmasıyla devam etmiştir. Halka göre o artık “en milli” kişiydi. O “kurtarıcı ve kahramandı”.  23 Nisan; önemli bir gündür.  23 Nisan; ülkenin kurtuluşunun, halkın eline geçtiği gündür.  23 Nisan; halkın egemen olduğu ve kendi kendini yönetmeye başladığı gündür.  23 Nisan; ulus egemenliğidir ve her şeyin üstündedir.  23 Nisan; sonsuza dek kutlanacak, ulusal egemenlik bayramıdır.  Kutlu olsun hepimize...
Ekleme Tarihi: 23 Nisan 2024 - Salı
Doç. Dr Mehmet Emin Elmacı

Ulus Egemenliği ve “Doğruyu Yapan Atatürk”

Büyük bir devrimdir Türk Devrimi. En önemli özelliği de yönetimi bir kişiden alıp halka vermesidir. Fransız İhtilali sonrası batıda başlayan bu süreç, Osmanlı'da tam anlaşılamamıştı. Yine de özellikle batıya yakın bölgelerinde aydın kesimler, İhtilalin, Özgürlük(Hürriyet), Eşitlik (Müsavat) ve Uhuvvet (Kardeşlik) fikirlerinden etkilenerek ön almaya başlamıştı. Buna karşılık saltanat olarak devam eden Osmanlı Devleti için olumsuz anlamda “milliyetçilik akımı” ve “yönetimin halkla paylaşılması” ise yine aynı şekilde batıya yakın bu bölgelerde daha etkin olmaktaydı. Devlet aklı, Tanzimat ve sonrasında da anayasalı, seçimli Meşrutiyet ile bu süreci yavaşlatmaya çalışmışsa da köklü bir değişim olmadığı için başarılı olunamamıştı. 

Ülkenin son dönemlerinde, savaşlardan yenilgiyle çıkılması sonrası gerçekleşen işgal ise durumu daha da kötüleştirmişti. Mustafa Kemal Atatürk, bilgi birikimi ve tarihi bilmesiyle ne yapılması gerektiğini bilen bir kişi olarak, önce ülkeyi işgalden kurtarmış ve bu kurtarıcılığının gücüyle de yönetim değişikliğini “devrim” yoluyla halkla birlikte gerçekleştirmişti. Daha genç subaylığının başında ulus egemenliğinden arkadaşlarına söz ettiğini bildiğimiz Atatürk; işgal döneminde de daha Samsun'a ilk çıktığı süreçte, mitinglerle halkı arkasına almış ve İstanbul hükümetinin hatalarıyla halkın gözünde “doğruyu yapan kişi” konumuna ulaşmıştı. 

Bu Milli Mücadele sürecinde başka bir çok yerde sadece askeri tedbirlerle mücadele edilirken Atatürk ise önce halkı örgütlemiş, Amasya genelgesinde “ülkeyi ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır”; Erzurum kongresinde “milli iradeyi etkin kılacağız”; diyerek ve Sivas Kongresinde de “halkın her kesiminden bir müdafaa-yı hukuk” oluşturarak önce “halkın katılımını” düşündüğünü göstermiş ve bu gücü ile İstanbul’da dahi olsa bir Meclis açtırtmayı da sağlamıştır. 

Ancak 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un işgaliyle, Mebusan Meclisi’nin kapatılarak “halkın sesinin kısılmasına” karşı o sesi; Ankara'da 23 Nisan 1920 de tekrar canlandırmıştır. Atatürk bunu gerçekleştirirken hem meclisin kapısına “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazısını astırmış hem de 1921de ki Milli Anayasa metninde, “meclisin yetkisinin yani halkın her şeyin en üstünde olduğuna” yer verdirerek, hem saltanata hem de dinin siyasetteki gücü halifeliğe de mesaj vermişti. Gidilen yol, halkın egemen olduğu yani artık saltanatın ve başka bir gücün olmadığı, “ulus egemenliği” yoluydu. 

Daha Milli Mücadele sürerken bu yola girilmiş ve taşlar döşenmiştir. Adı konulmayan bir halk yönetimi ile yönetilen ülke, 29 Ekim 1923'te ise Anayasaya konulan bir madde ile Cumhuriyete dönmüş ve devletin adı da Türkiye Cumhuriyeti olarak konulmuştur. 

Ülkeyi işgalden kurtarırken verdiği önemli kararlarla, halkın gözünde “doğruyu yapan Atatürk” algısı, saltanatın yerine halkın yönetimini getirerek yine doğruyu yapmasıyla devam etmiştir. Halka göre o artık “en milli” kişiydi. O “kurtarıcı ve kahramandı”. 

23 Nisan; önemli bir gündür. 
23 Nisan; ülkenin kurtuluşunun, halkın eline geçtiği gündür. 
23 Nisan; halkın egemen olduğu ve kendi kendini yönetmeye başladığı gündür. 
23 Nisan; ulus egemenliğidir ve her şeyin üstündedir. 
23 Nisan; sonsuza dek kutlanacak, ulusal egemenlik bayramıdır. 

Kutlu olsun hepimize...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.