Piyanist Buğra Balcı: “Herkes için klasik müzik"

Kültür Sanat 11.10.2023 - 13:21, Güncelleme: 11.10.2023 - 14:03
 

Piyanist Buğra Balcı: “Herkes için klasik müzik"

Dünya müziğine beste, enstrüman, kitap ve akademik anlamda imza atan piyanist Buğra Balcı, "Müzik sadece diziler, modlar, akorlar ve ritimden oluşmazlar. Müzik bir araçtır, tıpkı enstrüman gibi, ki o da araç demektir kelime anlamı... Müziğin daha üst boyutlara “kapı” olabileceğine inanıyorum."
ÇİĞDEM ÖZEN / BEN HABER New York’ta uzun dönem yaşayan ve sanatında hedeflerini adım adım gerçekleştiren piyanist Buğra Balcı, 2 Kasım’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde "Aşk & Evren-3" ile sanatseverlerle buluşacak.  NASA, IBM, InVision, AT&T ve Yamaha gibi dünya devlerinden onur ödülleri alan piyanist Buğra Balcı, müzik yolculuğunu Ben Haber'e anlattı... İşte o röportaj... Buğra Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Benden kısaca bahsetmek gerekirse. Bir müzisyen olarak Türkiye’de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum ve hemen hemen birçok pop şarkıcısıyla/gurubuyla Türkiye’nin birçok yerinde sahne almakla beraber yine Türkiye’deki jazz festivallerinde de çaldım. Daha sonra önce 2007’de (Dokuz Eylül devam ederken) İtalya’dan bir tam burs alarak arada bir süre geçirdim ve geçirdiğim bu sürede “batı müziğinde gelişmek için yurdun dışında yaşamam gerektiğine’’ emin oldum. Dokuz Eylül devam ederken Berklee College of Music’ten tam burs alıp, orada 1 aylık bir süre geçirdim. Dokuz Eylül biter bitmez New York’un göbeğinde bulunan ve birçok dünya devi sanatçıyı yetiştirmiş The Collective School of Music’te burslu okumak üzere davet edildim. Berklee’den 4 yıllık okumak için de burs almıştım fakat yerinin müziğin merkezlerinden biri New York’tan uzak (Boston’da) oluşu beni New York’taki The Collective School of Music’e yöneltti. Burada dikkat edilmez belki ama önemli olan duvarlar, sıralar değil içlerindeki “kafa”lardır. Bu yüzden Türkiye’de rahmetli Kürşat And ve Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki Esin Durmaz hocamın hayatımdaki önemini vurgulamak isterim. Kürşat And’la jazz bas çalıştım ve Esin Durmaz ile klasik piyano... Birçok dönemle yakınlığım bu okul sürecinde gelişti: Schoenberg, Chopin, Bach… Yani en önemlisi bana “sen ne olmak istersin?” diyen ilk iki hocamdır kendileri. Okula girmeden önceki yıl başlayan ve okul sürecinde ise daha sonraki yıllara yayılacak olan bestecilik yanım ortaya çıkmıştı. Yaylı dörtlüler, piyano etüdleri ve çeşitli kompozisyonları o seneler içinde yazmaya ve piyanoda “sonsuz” bir tekniğim olması adına gerekli çalışmaları Esin Durmaz hocam ile çalışmaya başlamıştım. Çünkü aklıma gelen her şeyi çalgıyla aramda bir engel olmaksızın çalabilmek istiyordum. Normal şartlarda besteci ve piyanist vardır. Bunlar ayrı şeylerdir. Besteci besteyi yapar piyanist çalar. Benim istediğim şey ikisini bir arada yapabilmekti. Ve tabi ki bununla ilgili önder isimleri o yıllarda izlemeye başlamıştım. Glenn Gould, Bach, Stravinsky, Bartok, Chopin, Rachmaninoff gibi. New York’ta The Collective School of Music 2 senelik bir okul ve ben bu okulun son 3 aylık olan “Advanced Performance Program”ına kabul edilmiştim. Bu okul Virgil Donati, Zach Danziger gibi isimlerin de dünyaya kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Ayrıca bas gitarda lider isimlerden Jaco Pastorius ve John Patitucci de bir zamanlar orda öğretim üyesiydi. Burdaki önemli ayrıntı orası jazz eğitimi ağırlıklı bir yerdir fakat müziğin genelini geliştirmek istediğinde (burdaki sözü geçen müzik evrensel batı müziği) o zaman bütün dönemlerin birbirinden beslendiğini ve geleceği kurmak için müziğin geldiği en lider noktaları iyi bilmenin gerektiği ortaya çıkar ve kendi gelişimime (kabuk kırmalarıma) baktığımda jazz müzik bilmek ve bunu klasik müziğin ilerisini yaratmakla ilgili doğru kullanabilmek bence olabilecek en doğru hareketlerden biriydi. En basit haliyle Bill Evans’a bakın, Chick Corea’ya veya Keith Jarret’a bakın. İçlerinde atonal müzik de vardır, Debussy de... Çünkü en önemlisi müzik sadece diziler, modlar, akorlar ve ritimden oluşmazlar. Müzik bir araçtır, tıpkı enstrüman gibi, ki o da araç demektir kelime anlamı... Müziğin daha üst boyutlara “kapı” olabileceğine inanıyorum. Çünkü frekans eşittir bilgi ve bilgiyle bu evrende yapılabilecekler yalnızca basit akor, melodi, ritimlerden değil bunların doğru şekilde eritilip bir araya getirilmesi ve akıcı bir teknikle icra edilirken halen üretime devam edilmesiyle (çünkü her şey sürekli değişmektedir) mümkün kılınabilecek bir seviyedir “asıl” müzik. Bu yüzden tarihe baktığımızda bu seviyeye ulaşabilen çok ama çok az sayıda insan vardır. Tekrar ediyorum, müzik eğlence için de kullanılabilir veya kitap okurken arkadan müzik gelsin diye de... Fakat “gerçek” müziğin kapasitesi o kadar yüksektir ki sizi bambaşka bir boyuta çekebilir yaşam içinde. Belki de yüzyıllar böyle gelişir ve belki de ilerde fiziken yaşamak için dünyaya bile gerek kalmaz ve bunun başarılmasında müzik önemli bir rol oynayabilir. Elon’un çabasını destekliyorum, bu bambaşka bir konu. 5 yaşından itibaren başlayan bir müzisyenlik serüveniniz var. Yeteniğiniz nasıl keşfedildi? Çok küçük yaşlarda uyku sorunum olduğu söylenir. Uyumak için radyonun önünü kendim seçmişim ve yalnız klasik müzikle uyuyabildiğimi görünce ailem, beni o şekilde uyutmaya başlamışlar. Daha sonra ise evdeki enstrümanları çalmaya başladım. Küçük bir keyboardum vardı. Ne bulursam çalana kadar uğraşırdım. Einstein’ın yaptığı gibi soruyu çözene kadar kalkmazdım başından... Hangi enstürmanları çalabiliyorsunuz, sizin için ayrılmaz parçam dediğiniz enstürman hangisi? Piyano ve bas gitar. Kontrbas da çaldım yıllarca ama fiziken ağır ve notaları bastığınız yerler birbirine fazla uzak olduğundan erişimimi engellediği için ondan uzaklaştım. Matthew Garrison gibi bas gitar çaldım yıllarca çünkü daha fazlasına erişim var. Daha modern... Önceleri isteğim bas gitarda çok iyi olmaktı, bu yüzden bir gün annem Jaco Pastrorius’ın (efsane bir isim ve çok yol açtı bas gitar için) 2 CD’lik bir albümüyle odama girdi ve ben bilmeden onu modelledim. Sonra zaten gördüğüm şuydu ki, jazz müzikle ilerlemek zorundasın bir noktada, çünkü kontrbastan gelir bas gitar ve yapılabilecek en kaliteli/üst düzey şey fusion (jazz etkisi büyük burda) çalmaktır. Ben de bunu yaptım. Grammy ödüllü müzisyenlerle, Alex Alexander (Eminem, Dido’nun davulcusu) veya diğer birçok isimle kayıtlarda da çaldım. Fakat piyanoyu her zaman geri planda çalışırdım. Dediğim gibi yazılı eserler çalan bir piyanist olmaktansa, onlardan da öncüleri var, (yer bulamıyordum kendime) Glenn Gould, Horowitz, Richter). New York’taki tarihi bir yer olan Cafe Vivaldi’de piyano ile “Bach günümüzde yaşasa ne yapardı?” konserleri veriyordum, Klasik müzik, genel batı müziğinin ilerisi... Bununla beraber jazz trio şeklinde örneğin, Manhattan’daki Something Jazz Club’da çalardım. Ama tekrar ediyorum, amacım jazz müziği veya jazz piyanoyu geliştirmek değildi. Genel, “piyano” ve “müziğin tamamını” geliştirmekti. Tabi ki bu zaman alacak birşeydi ve yıllar sonra tam anlamıyla bunun gerçekleştiğine ben de şahit oldum. Şahit diyorum çünkü çaldıklarımın büyük bir çoğunu izlerken kendim olduğuma tam anlamıyla inanamıyorum. Bu da tahminen evrenin bilgisi olduğu için... Tabi ki bu bilgiyi halka sunabilmek için birçok evreden geçiyorum, belki de her gün halen geçmekteyim. Ayrılmaz parçam tahminen annem :) İnanılmaz biri! Siz sadece enstürman çalarak sanat yolunda ilerlemek yerine akademik anlamda da başarılara imza attınız. The Virtuoso Series'ten bahsedebilir misiniz? Amacım önceleri konser piyanisti olmak değildi çünkü yazılı şeyler çalmaktansa yaratmaktı doğru olan ki halen öyle, buna ihtiyacı var yaşamın... Bas gitarla Bach’ın çello için yazdığı suitleri de tahminen tarihte ilk kaydedenlerden biri olabilirim... Sonradan New York’ta beste yanım ağır basmaya başladı ve belki de mucizevi bir şekilde kafamda eserleri bir anda duyar oldum. Mozart gibi hiç silmeden besteler yapmaya başladım. Amerika’daki ilk klasik bestem PianoForte Foundation tarafından Chicago’da prömiyere seçilince doğru bir yolda olduğumu anladım ve hemen ardından “Bach günümüzde yaşasa bas gitar için peki ne yapardı?” diye düşleyip, iki kitap halinde bas gitar için tarihteki bu tür partita ve etüdleri yazdım. Bunlardan biri çok satılan listesine girdiği için ikincisi yazmıştım. İlki 32 sayfaydı, çalımı zordu. İkincisi 380 sayfa ki 11 günde tamamladım ve baskıya verildi. Daha fazla müzikle virtüöz olsunlar diye yazdım. Ardından bir tane klarnet için barok etüdler, yakın pozisyonları geliştirmeleri için, sonra ise bugün devam ettiğim The Virtuoso Pianist’in ilk kitabını yazdım. Yine tek bir seferde, bir gecede... “10 Contemporary Etudes for Piano”, bu kitap ise jazz müziği gibi doğaçlama çalanlar için atonal müziği rahatça müziklerine ekleyebilsinler diyeydi. Matematikle uğraşmayı seven biri olarak ekstra zamanımda dünya yönetimi, business ve yazılım mühendisliği okuduğum için bir süreliğine Datapipe’da müziğin de yanında Microsoft Azure’da yöneticilik yaptım. Çok teknik bir konu. Ve ayrıca Wall Street’te batan bir şirketi kurtarıp yönetim kurulu danışmanı oldum. Bunlar tabi ki müziği kesmesi değil tam aksine müziğe çok katkısı olan şeylerdir. Ve ardından Türkiye’ye döndüm çünkü yapmam gereken her şeyi tamamlamıştım New York’ta. 1- Kitap yazmaktı, yazdım. 2- Öğretim üyesi olmaktı, The Collective School of Music’ten mezun olunca orda tura çıkan bir hocanın yerine çağrıldım Bob Quaranta ve Kim Plainfield tarafından. 3- Kayıtlarda çalmaktı 4- Jazz clublarda çalmaktı. Bir de üstüne New York Film Akademide de gösterilen Street Talks konulu bir filmde oynadım. Bunlardan sonra bilişimle ilgili de sevgim olduğundan ona da bir baktım. Bilişim ve müzikle ilgili: Dowse’u kurduk. Dünyadaki ilk güvenilir stüdyo arama motoruydu. IBM onur ödülü verdi. Redcurtain’ı kurduk. MySpace gibiydi: Dünya’daki müzisyenlerin hikayelerini anlattığı ilk platform. Hamstronaut’u kurduk. Bunu NASA’nın kendi kütüphanesini aslında halka açarak yaptık ve NASA’dan üstün başarı onur ödülü aldık. InVision (Dünyanın en büyük prototip şirketi) bir yarışmasında business ve etikle ilgili bir problemi çözdük, burdan da yine onur ödülü aldık. Kitaplara gelince ki kitaplar aslında tüm bu bilişimle ilgili şeylerden çok daha önemli aslında... Umarım yaşarken ben de izleyicisi olabilirim. Bu kitaplar şu anda 10600 sayfaya geldiler. Sadece piyano için 147 cilt, harpsichord için 2 cilt, keman için 1 kitap var. Çünkü o pozisyonu sağlayabilecek Amerika’nın %3’ü zaten var. Bu iş için birileri var yani... Buğra lazım... Bu yüzden de sloganım “herkes için klasik” müzik. Kitapların canlı çalımlarına veya kitapların dijital hallerine erişmek isteyenler web sayfamdan bunu yapabilirler. Geneli konservatuarlar ve müzikten belli bir leveli insanlar için. Ama aralarında bir tane de çocuklara çağdaş etüdler yazdım. “Belki” bu şekilde erken yaşta uzay fiziğine açılan nesiller oluşturabiliriz. Yurtdışında da birçok ülkede konserler verdiğinizi biliyoruz. Türkiye ile yurtdışını sanatseverler açısından kıyasladığınızda olumlu ve olumsuz eleştiri yapabileceğiniz noktalar görebiliyor musunuz? Her şey olumlu aslında. Tek tıkandığım şey “tanıtım”. İnsanların konserlere gelmeleri, eserleri bilmeleri, takip etmeleri onlar için harika bir şey olsun diye elimden gelenin fazlasını yapıyorum. Tamamen yeni materyal ve olabilecek en üst düzey şey. Tüm gece çalışırım, gündüz kendime gelir gelmez yine çalışırım. Daha ilerisi için araştırırım, yazarım, hatalardan öğrenirim, sosyal yaşantım yok diyebilirim. Bakın, yalnızca müzik değil bu, bir değişim, büyük bir hareket ve yaşamı tam en merkez noktasından etkileyecek olan. Fakat Türkiye’de politika yapmadan veya magazinel olmadan yalnızca yaptığınız “işle” ki geçtiğim zorluğu bilseniz “yapma” dersiniz, ben yine de yapıyorum, birinin yapması lazım ama dediğim gibi bu şekilde yeterince tanınmak zor olmakta. Yoksa diğer türlü konsere gelen, internetten besteleri dinleyip her yaştan insandan öyle güzel yorumlar alıyorum ki inanılmaz bir motive kaynağı oluyor bu bana. Gelen herkese tekrardan teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Yapılabiliyorsa lütfen bu işleri kulaktan kulağa yayalım. Bunlar benim değil, evrenin bilgisi, hepimiz için, herkes için, özellikle filtreden geçirilmiş bir şekildeler. İzmir'in sanatseverlik karnesini nasıl değerlendirirsiniz? Önümüzdeki günlerde daha iyi olacaktır diye inanıyorum. Türkiye'de sanatseverlerle nerelerde buluşacaksınız? 2 Kasım’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde. Biletlere ulaşmak isteyenler Biletix’in internet sayfasına uğrayabilirler. Bilindik eserler de çalıcam ve yine daha önceden Bach, Schoenberg gibi isimler tarafından yazılmış eserleri de “doğaçlama” yaparak sahnede o geceye özel tek seferlik bir anında beste yapma deneyimi de yaşatacağım herkese. Bunu daha önce yaptınız mı, nasıl bir şey, bir örneği var mı? YouTube sayfamdan önceki birkaç konserin full videolarına erişebilirler. İçlerinde 1600, bugün ve gelecek var. Bu yaptığım şeyin benzerini tahmin ediyorum Mozart mesela yapıyordu. Tabii yazılı, sesli kaynak olmadığından buna yüzde yüz emin olunamaz. Eser sayısı, niteliği, sadeliği ve yaşadığı yılları göze aldığımda sahnede tek seferde yepyeni eserler ve yeni boyutta eserler yazabileceğini düşünmekteyim. Bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Burdaki yazılanların tüm bir yüzyıla ve gelecek yıllara hediye niteliğinde olduğuna inanmak isterim ve bunu göz önüne alarak kesinlikle buradayım. Eğer günün birinde bu kayıtlara bakılırsa, buradaki yazılanların olması gerektiği gibi olması adına elimden gelenin yapıldığını bilmelerini isterim.
Dünya müziğine beste, enstrüman, kitap ve akademik anlamda imza atan piyanist Buğra Balcı, "Müzik sadece diziler, modlar, akorlar ve ritimden oluşmazlar. Müzik bir araçtır, tıpkı enstrüman gibi, ki o da araç demektir kelime anlamı... Müziğin daha üst boyutlara “kapı” olabileceğine inanıyorum."

ÇİĞDEM ÖZEN / BEN HABER

New York’ta uzun dönem yaşayan ve sanatında hedeflerini adım adım gerçekleştiren piyanist Buğra Balcı, 2 Kasım’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde "Aşk & Evren-3" ile sanatseverlerle buluşacak. 

NASA, IBM, InVision, AT&T ve Yamaha gibi dünya devlerinden onur ödülleri alan piyanist Buğra Balcı, müzik yolculuğunu Ben Haber'e anlattı... İşte o röportaj...

Buğra Bey, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Benden kısaca bahsetmek gerekirse. Bir müzisyen olarak Türkiye’de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum ve hemen hemen birçok pop şarkıcısıyla/gurubuyla Türkiye’nin birçok yerinde sahne almakla beraber yine Türkiye’deki jazz festivallerinde de çaldım. Daha sonra önce 2007’de (Dokuz Eylül devam ederken) İtalya’dan bir tam burs alarak arada bir süre geçirdim ve geçirdiğim bu sürede “batı müziğinde gelişmek için yurdun dışında yaşamam gerektiğine’’ emin oldum. Dokuz Eylül devam ederken Berklee College of Music’ten tam burs alıp, orada 1 aylık bir süre geçirdim. Dokuz Eylül biter bitmez New York’un göbeğinde bulunan ve birçok dünya devi sanatçıyı yetiştirmiş The Collective School of Music’te burslu okumak üzere davet edildim. Berklee’den 4 yıllık okumak için de burs almıştım fakat yerinin müziğin merkezlerinden biri New York’tan uzak (Boston’da) oluşu beni New York’taki The Collective School of Music’e yöneltti.

Burada dikkat edilmez belki ama önemli olan duvarlar, sıralar değil içlerindeki “kafa”lardır. Bu yüzden Türkiye’de rahmetli Kürşat And ve Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki Esin Durmaz hocamın hayatımdaki önemini vurgulamak isterim. Kürşat And’la jazz bas çalıştım ve Esin Durmaz ile klasik piyano... Birçok dönemle yakınlığım bu okul sürecinde gelişti: Schoenberg, Chopin, Bach… Yani en önemlisi bana “sen ne olmak istersin?” diyen ilk iki hocamdır kendileri. Okula girmeden önceki yıl başlayan ve okul sürecinde ise daha sonraki yıllara yayılacak olan bestecilik yanım ortaya çıkmıştı. Yaylı dörtlüler, piyano etüdleri ve çeşitli kompozisyonları o seneler içinde yazmaya ve piyanoda “sonsuz” bir tekniğim olması adına gerekli çalışmaları Esin Durmaz hocam ile çalışmaya başlamıştım. Çünkü aklıma gelen her şeyi çalgıyla aramda bir engel olmaksızın çalabilmek istiyordum. Normal şartlarda besteci ve piyanist vardır. Bunlar ayrı şeylerdir. Besteci besteyi yapar piyanist çalar. Benim istediğim şey ikisini bir arada yapabilmekti. Ve tabi ki bununla ilgili önder isimleri o yıllarda izlemeye başlamıştım. Glenn Gould, Bach, Stravinsky, Bartok, Chopin, Rachmaninoff gibi.

New York’ta The Collective School of Music 2 senelik bir okul ve ben bu okulun son 3 aylık olan “Advanced Performance Program”ına kabul edilmiştim. Bu okul Virgil Donati, Zach Danziger gibi isimlerin de dünyaya kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Ayrıca bas gitarda lider isimlerden Jaco Pastorius ve John Patitucci de bir zamanlar orda öğretim üyesiydi. Burdaki önemli ayrıntı orası jazz eğitimi ağırlıklı bir yerdir fakat müziğin genelini geliştirmek istediğinde (burdaki sözü geçen müzik evrensel batı müziği) o zaman bütün dönemlerin birbirinden beslendiğini ve geleceği kurmak için müziğin geldiği en lider noktaları iyi bilmenin gerektiği ortaya çıkar ve kendi gelişimime (kabuk kırmalarıma) baktığımda jazz müzik bilmek ve bunu klasik müziğin ilerisini yaratmakla ilgili doğru kullanabilmek bence olabilecek en doğru hareketlerden biriydi. En basit haliyle Bill Evans’a bakın, Chick Corea’ya veya Keith Jarret’a bakın. İçlerinde atonal müzik de vardır, Debussy de... Çünkü en önemlisi müzik sadece diziler, modlar, akorlar ve ritimden oluşmazlar. Müzik bir araçtır, tıpkı enstrüman gibi, ki o da araç demektir kelime anlamı... Müziğin daha üst boyutlara “kapı” olabileceğine inanıyorum. Çünkü frekans eşittir bilgi ve bilgiyle bu evrende yapılabilecekler yalnızca basit akor, melodi, ritimlerden değil bunların doğru şekilde eritilip bir araya getirilmesi ve akıcı bir teknikle icra edilirken halen üretime devam edilmesiyle (çünkü her şey sürekli değişmektedir) mümkün kılınabilecek bir seviyedir “asıl” müzik. Bu yüzden tarihe baktığımızda bu seviyeye ulaşabilen çok ama çok az sayıda insan vardır. Tekrar ediyorum, müzik eğlence için de kullanılabilir veya kitap okurken arkadan müzik gelsin diye de... Fakat “gerçek” müziğin kapasitesi o kadar yüksektir ki sizi bambaşka bir boyuta çekebilir yaşam içinde. Belki de yüzyıllar böyle gelişir ve belki de ilerde fiziken yaşamak için dünyaya bile gerek kalmaz ve bunun başarılmasında müzik önemli bir rol oynayabilir. Elon’un çabasını destekliyorum, bu bambaşka bir konu.

5 yaşından itibaren başlayan bir müzisyenlik serüveniniz var. Yeteniğiniz nasıl keşfedildi?
Çok küçük yaşlarda uyku sorunum olduğu söylenir. Uyumak için radyonun önünü kendim seçmişim ve yalnız klasik müzikle uyuyabildiğimi görünce ailem, beni o şekilde uyutmaya başlamışlar. Daha sonra ise evdeki enstrümanları çalmaya başladım. Küçük bir keyboardum vardı. Ne bulursam çalana kadar uğraşırdım. Einstein’ın yaptığı gibi soruyu çözene kadar kalkmazdım başından...

Hangi enstürmanları çalabiliyorsunuz, sizin için ayrılmaz parçam dediğiniz enstürman hangisi?
Piyano ve bas gitar. Kontrbas da çaldım yıllarca ama fiziken ağır ve notaları bastığınız yerler birbirine fazla uzak olduğundan erişimimi engellediği için ondan uzaklaştım. Matthew Garrison gibi bas gitar çaldım yıllarca çünkü daha fazlasına erişim var. Daha modern... Önceleri isteğim bas gitarda çok iyi olmaktı, bu yüzden bir gün annem Jaco Pastrorius’ın (efsane bir isim ve çok yol açtı bas gitar için) 2 CD’lik bir albümüyle odama girdi ve ben bilmeden onu modelledim. Sonra zaten gördüğüm şuydu ki, jazz müzikle ilerlemek zorundasın bir noktada, çünkü kontrbastan gelir bas gitar ve yapılabilecek en kaliteli/üst düzey şey fusion (jazz etkisi büyük burda) çalmaktır. Ben de bunu yaptım. Grammy ödüllü müzisyenlerle, Alex Alexander (Eminem, Dido’nun davulcusu) veya diğer birçok isimle kayıtlarda da çaldım. Fakat piyanoyu her zaman geri planda çalışırdım. Dediğim gibi yazılı eserler çalan bir piyanist olmaktansa, onlardan da öncüleri var, (yer bulamıyordum kendime) Glenn Gould, Horowitz, Richter). New York’taki tarihi bir yer olan Cafe Vivaldi’de piyano ile “Bach günümüzde yaşasa ne yapardı?” konserleri veriyordum, Klasik müzik, genel batı müziğinin ilerisi... Bununla beraber jazz trio şeklinde örneğin, Manhattan’daki Something Jazz Club’da çalardım. Ama tekrar ediyorum, amacım jazz müziği veya jazz piyanoyu geliştirmek değildi. Genel, “piyano” ve “müziğin tamamını” geliştirmekti. Tabi ki bu zaman alacak birşeydi ve yıllar sonra tam anlamıyla bunun gerçekleştiğine ben de şahit oldum. Şahit diyorum çünkü çaldıklarımın büyük bir çoğunu izlerken kendim olduğuma tam anlamıyla inanamıyorum. Bu da tahminen evrenin bilgisi olduğu için... Tabi ki bu bilgiyi halka sunabilmek için birçok evreden geçiyorum, belki de her gün halen geçmekteyim.

Ayrılmaz parçam tahminen annem :) İnanılmaz biri!

Siz sadece enstürman çalarak sanat yolunda ilerlemek yerine akademik anlamda da başarılara imza attınız. The Virtuoso Series'ten bahsedebilir misiniz?
Amacım önceleri konser piyanisti olmak değildi çünkü yazılı şeyler çalmaktansa yaratmaktı doğru olan ki halen öyle, buna ihtiyacı var yaşamın... Bas gitarla Bach’ın çello için yazdığı suitleri de tahminen tarihte ilk kaydedenlerden biri olabilirim... Sonradan New York’ta beste yanım ağır basmaya başladı ve belki de mucizevi bir şekilde kafamda eserleri bir anda duyar oldum. Mozart gibi hiç silmeden besteler yapmaya başladım. Amerika’daki ilk klasik bestem PianoForte Foundation tarafından Chicago’da prömiyere seçilince doğru bir yolda olduğumu anladım ve hemen ardından “Bach günümüzde yaşasa bas gitar için peki ne yapardı?” diye düşleyip, iki kitap halinde bas gitar için tarihteki bu tür partita ve etüdleri yazdım. Bunlardan biri çok satılan listesine girdiği için ikincisi yazmıştım. İlki 32 sayfaydı, çalımı zordu. İkincisi 380 sayfa ki 11 günde tamamladım ve baskıya verildi. Daha fazla müzikle virtüöz olsunlar diye yazdım. Ardından bir tane klarnet için barok etüdler, yakın pozisyonları geliştirmeleri için, sonra ise bugün devam ettiğim The Virtuoso Pianist’in ilk kitabını yazdım. Yine tek bir seferde, bir gecede... “10 Contemporary Etudes for Piano”, bu kitap ise jazz müziği gibi doğaçlama çalanlar için atonal müziği rahatça müziklerine ekleyebilsinler diyeydi.

Matematikle uğraşmayı seven biri olarak ekstra zamanımda dünya yönetimi, business ve yazılım mühendisliği okuduğum için bir süreliğine Datapipe’da müziğin de yanında Microsoft Azure’da yöneticilik yaptım. Çok teknik bir konu. Ve ayrıca Wall Street’te batan bir şirketi kurtarıp yönetim kurulu danışmanı oldum. Bunlar tabi ki müziği kesmesi değil tam aksine müziğe çok katkısı olan şeylerdir. Ve ardından Türkiye’ye döndüm çünkü yapmam gereken her şeyi tamamlamıştım New York’ta. 1- Kitap yazmaktı, yazdım. 2- Öğretim üyesi olmaktı, The Collective School of Music’ten mezun olunca orda tura çıkan bir hocanın yerine çağrıldım Bob Quaranta ve Kim Plainfield tarafından. 3- Kayıtlarda çalmaktı 4- Jazz clublarda çalmaktı. Bir de üstüne New York Film Akademide de gösterilen Street Talks konulu bir filmde oynadım. Bunlardan sonra bilişimle ilgili de sevgim olduğundan ona da bir baktım. Bilişim ve müzikle ilgili: Dowse’u kurduk. Dünyadaki ilk güvenilir stüdyo arama motoruydu. IBM onur ödülü verdi. Redcurtain’ı kurduk. MySpace gibiydi: Dünya’daki müzisyenlerin hikayelerini anlattığı ilk platform. Hamstronaut’u kurduk. Bunu NASA’nın kendi kütüphanesini aslında halka açarak yaptık ve NASA’dan üstün başarı onur ödülü aldık. InVision (Dünyanın en büyük prototip şirketi) bir yarışmasında business ve etikle ilgili bir problemi çözdük, burdan da yine onur ödülü aldık.

Kitaplara gelince ki kitaplar aslında tüm bu bilişimle ilgili şeylerden çok daha önemli aslında... Umarım yaşarken ben de izleyicisi olabilirim. Bu kitaplar şu anda 10600 sayfaya geldiler. Sadece piyano için 147 cilt, harpsichord için 2 cilt, keman için 1 kitap var. Çünkü o pozisyonu sağlayabilecek Amerika’nın %3’ü zaten var. Bu iş için birileri var yani... Buğra lazım... Bu yüzden de sloganım “herkes için klasik” müzik. Kitapların canlı çalımlarına veya kitapların dijital hallerine erişmek isteyenler web sayfamdan bunu yapabilirler. Geneli konservatuarlar ve müzikten belli bir leveli insanlar için. Ama aralarında bir tane de çocuklara çağdaş etüdler yazdım. “Belki” bu şekilde erken yaşta uzay fiziğine açılan nesiller oluşturabiliriz.

Yurtdışında da birçok ülkede konserler verdiğinizi biliyoruz. Türkiye ile yurtdışını sanatseverler açısından kıyasladığınızda olumlu ve olumsuz eleştiri yapabileceğiniz noktalar görebiliyor musunuz?
Her şey olumlu aslında. Tek tıkandığım şey “tanıtım”. İnsanların konserlere gelmeleri, eserleri bilmeleri, takip etmeleri onlar için harika bir şey olsun diye elimden gelenin fazlasını yapıyorum. Tamamen yeni materyal ve olabilecek en üst düzey şey. Tüm gece çalışırım, gündüz kendime gelir gelmez yine çalışırım. Daha ilerisi için araştırırım, yazarım, hatalardan öğrenirim, sosyal yaşantım yok diyebilirim.

Bakın, yalnızca müzik değil bu, bir değişim, büyük bir hareket ve yaşamı tam en merkez noktasından etkileyecek olan. Fakat Türkiye’de politika yapmadan veya magazinel olmadan yalnızca yaptığınız “işle” ki geçtiğim zorluğu bilseniz “yapma” dersiniz, ben yine de yapıyorum, birinin yapması lazım ama dediğim gibi bu şekilde yeterince tanınmak zor olmakta. Yoksa diğer türlü konsere gelen, internetten besteleri dinleyip her yaştan insandan öyle güzel yorumlar alıyorum ki inanılmaz bir motive kaynağı oluyor bu bana. Gelen herkese tekrardan teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Yapılabiliyorsa lütfen bu işleri kulaktan kulağa yayalım. Bunlar benim değil, evrenin bilgisi, hepimiz için, herkes için, özellikle filtreden geçirilmiş bir şekildeler.

İzmir'in sanatseverlik karnesini nasıl değerlendirirsiniz?
Önümüzdeki günlerde daha iyi olacaktır diye inanıyorum.

Türkiye'de sanatseverlerle nerelerde buluşacaksınız?
2 Kasım’da Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde. Biletlere ulaşmak isteyenler Biletix’in internet sayfasına uğrayabilirler. Bilindik eserler de çalıcam ve yine daha önceden Bach, Schoenberg gibi isimler tarafından yazılmış eserleri de “doğaçlama” yaparak sahnede o geceye özel tek seferlik bir anında beste yapma deneyimi de yaşatacağım herkese.

Bunu daha önce yaptınız mı, nasıl bir şey, bir örneği var mı?
YouTube sayfamdan önceki birkaç konserin full videolarına erişebilirler. İçlerinde 1600, bugün ve gelecek var. Bu yaptığım şeyin benzerini tahmin ediyorum Mozart mesela yapıyordu. Tabii yazılı, sesli kaynak olmadığından buna yüzde yüz emin olunamaz. Eser sayısı, niteliği, sadeliği ve yaşadığı yılları göze aldığımda sahnede tek seferde yepyeni eserler ve yeni boyutta eserler yazabileceğini düşünmekteyim.

Bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Burdaki yazılanların tüm bir yüzyıla ve gelecek yıllara hediye niteliğinde olduğuna inanmak isterim ve bunu göz önüne alarak kesinlikle buradayım. Eğer günün birinde bu kayıtlara bakılırsa, buradaki yazılanların olması gerektiği gibi olması adına elimden gelenin yapıldığını bilmelerini isterim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.