Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Tamer Taşkın: Afrika’da; Türkiye’nin ve Türk Mallarının itibarı yüksek

Ege Bölgesi Sanayi Odası Geçmiş Dönem Başkanı ve Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Tamer Taşkın ile; Güney Afrika pazarını, ekonomik ilişkileri ve yapılması gerekenleri konuştuk.

Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Tamer Taşkın: Afrika’da; Türkiye’nin ve Türk Mallarının itibarı yüksek

CANSU TEMİR AKSU - BEN HABER

Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Tamer Taşkın; Ben Haber okuyucuları için; Güney Afrika pazarına, ekonomik ilişkilere, yapılması gerekenlere ve atılması gereken adımlara ilişkin önemli bilgiler verdi.

Taşkın; “Bütün Afrika’da çok güzel bir imajımız olduğunun altını çizerek; “Türk Malı dediğimiz de, Avrupa kalitesinde Uzak Doğu fiyatları ile diyorlar. Yani Türk Malının kalitesinin Avrupa kalitesinde olduğunu ve fiyatlarımızın da Uzak Doğu ile rekabet edebilecek noktada olduğunu çok iyi biliyorlar. O yüzden gerçekten Türk Mallarının itibarı yüksek. Türkiye’nin itibarı yüksek. Onlar da 80’lerden sonra yeni yeni gelişmekte olan ülkeler olarak, Türkiye’ye hayranlar. Türkiye’nin nasıl geliştiğini, nasıl sanayileştiğini, bugün ithalat yapıyor ama bunun yanında da müthiş bir mamul madde ithalatı yaptığını görüyorlar ve bu yüzden de bizi örnek alıyorlar” dedi.

İşte o röportaj

Türkiye’de Afrika’yı, Afrika pazarını, avantajlarını, dezavantajlarını en iyi bilen ve bu konuda uzun yıllardır çalışmalar yürüten önemli bir isimsiniz. Öncelikle, şuradan başlamak isterim; dünyadaki fahri konsolosların ticaret ve diplomaside kullanılması çok önemli. Bunu biraz açarsak, hem fahri konsolosluğun önemine hem de ‘neler yapabilirliğine’ ilişkin bilgi verir misiniz?

Fahri konsolosluk; bir ülkeye, bir ülke geliyor ve onun baş şehrinde büyükelçilik açılıyor. Onun dışında ekonomik şehirlerde, aktivitelerini yürütsün diye, birileri onu yürütsün diye, güçlü, zengin ülkeler Ankara’da büyükelçilik açıyor ama İstanbul’da konsolosluk açıyor. Hatta geliyor, İzmir’de de Almanya, Romanya, Fransa konsolosluk açıyor.

Ama ülkeler bütçe meselesi olduğu için ve belli limitleri olduğu için ülkelerin ekonomik zenginliği olan, ekonomik canlılığı olan şehirlerinde kendilerini temsil etmek üzere, seçtikleri bir iş adamını fahri konsolos olarak atıyorlar. Bu fahri konsolos, o ülkeyi, şehri – şehir diyoruz ama benim sorumluluğum Ege Bölgesi’nde- temsil ediyor.

Ne yapıyoruz? Bu şehirlerdeki valilerimizi bilgilendiriyoruz, Belediye başkanlarımızı bilgilendiriyoruz, sanayi odalarımızı ziyaret ediyoruz, tanıtıyoruz. Şimdi bu olay sadece ekonomik ve ticaretle de limitli değil. Bunun içinde sanat, sergi ve konserler de oluyor. Yani siz iki ülke arasındaki her türlü ilişkinin gelişmesi için çalışıyorsunuz.

İkincisi, ben 30 yıldır bu görevi yönetiyorum. Son 2 yıldır da covidden dolayı ekstrem bir şey oldu. Bir gecede ülkemiz kapandığı zaman otellerde insanlarımız kaldı, yurtlarda talebeler kaldı, insanlar aç susuz kaldı, ilgilenenler olmadı. Yani bir anda büyük bir kriz oluştu. O dönemde de, ülkelerine dönemeyen bu insanlara yardımcı olduk.

Ayrıca, gerek İzmir’deki üniversitelerde, gerek Türkiye’nin diğer üniversitelerinde Afrikalı talebeler var. Biz onları da sürekli, nasıl başarılı olurlar, nasıl lisanları öğrenmeliler, nasıl sosyal olmalılar, ülkelerine dönmeden evvel işlerini bulmalılar hakkında bilgilendiriyoruz. Türkiye’de Afrika’ya açılmak isteyen binlerce iş adamı var. Oraya nasıl açılabilirim diye bakıyor. Oradan gelen bu talebeler nasıl iş bulabilirim diye bakıyor. Bu her iki kabloyu birleştirmek de bizlere düşüyor.

Siz, uzun yıllardır bu ülkelerdeki ilişkilerimizi geliştirmek adına çok çaba sarf ettiniz. İstediğiniz başarıyı elde edebildiniz mi? Diyaloglar gelişti mi?

Burada esasında ben Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Türkiye’deki fahri konsolosuyum. Yani Güney Afrika’dan gelen, Güney Afrika’dan Türkiye’ye dair bilgi soran, Türkiye’den belli malları satmak ya da almak için acenteleri aradığı zaman yardımcı olacak biriyim. Ama ben bir sanayici olarak bu limitin içinde kalmadım, Türk dostlarıma, Afrika’yı daha çok nasıl açarım, onların çekingenliklerini, korkularını veya bilmeme tarafındaki eksikliklerini nasıl tamamlarım diyerek, bugüne kadar Afrika’da 54 ülke var ben 35’ini gezdim. Çünkü aynı zamanda konsolosluk görevimin dışında, dış ekonomik ilişkiler kurulu DEİK’te de 15 senedir Afrika Koordine Başkanıydım.

Afrika nasıl değişti? Şöyle diyelim; 2004’lerde 2008’lerde 4 milyar dolar ihracat yaptığımız bir kıtayı konuşuyoruz. Ama ne yazık ki şu anda tabii ki 4 milyar dolardan 25 milyar dolara geldik. Ticaret hacmindeki büyüme gözüküyor ama esasında hedeflerimiz normalde 50 milyar dolardı. Bu niye oldu, yeni pazarları aşağılarda, Afrika’nın güneyinde kazanırken; ne yazık ki siyasi olaylardan dolayı Kuzey’de bir Libya, ki Libya bizim için çok önemli bir ülkeydi, kendi iç karışıklıklarından dolayı Libya son yıllarda bizim inşaat şirketlerimizin başarılı çalıştığı bir ülkeydi. Arkadan Mısır ile olan ilişkilerimiz geldi, Sudan kapandı. Kuzey Afrika ülkelerindeki değişiklikler, siyasi olaylar meydana gelirken; aşağıdaki ülkelerde yeni pazarlar kazandık ama yukarıdaki pazarın kaybolmasından dolayı 25 milyar dolarda kaldık. Eğer o yukardaki ülkeler eski rakamlarında kalsaydı, bugün çok daha iyi yerlerde olurduk.

Ama bu arada neler patladı? Koskoca kıtada 8 büyükelçiliğimiz vardı, bugün 45 büyükelçiliğimiz var, Ankara’da 7-8 büyükelçiliğimiz vardı bugün 35 büyükelçiliğimiz var.

Zimbabve Büyükelçiliği açılışı

Demek ki siyasi ilişkilerimizde karşılıklı olarak müthiş bir şekilde gelişiyor.

Başka bir konu da Türk Hava Yolları. Türk Hava Yolları 2010’a kadar Afrika’nın, Kuzey Afrika ülkelerine uçan havayolları iken, bugün 40 küsur destinasyona uçuyor. Her gün 3 uçak kalkıyor, bunu hayal bile edemezdik. Ama kıtanın potansiyelini gördüğümüz zaman daha yapacak çok işimiz var.

Afrika'daki Türkiye varlığının 2002 yılında, sizinle birlikte başladı aslında. Hükümetle birlikte, bu yolu nasıl bir strateji ile kat ettiniz? Bakanlarla, bürokrasi ile de sürekli temas halindesiniz. Yakın bir zamanda; Güney Afrika pazarına ilişkin bir görüşmeniz oldu mu?

Geçtiğimiz haftalarda diplomatik bir zirve yapıldı Antalya’da. Şimdi önümüzdeki eylül ve ekim aylarına Cumhurbaşkanımız Afrika zirvesi koydu. Hükümetimizde Afrika ile olan ilişkilerimize gerçekten çok büyük önem veriyor. Onlar siyasi tarafı güçlendiriyorlar bizlerde ekonomik yatırım ithalat ihracatları güçlendirmek için çalışıyoruz.

İnşallah temmuz ayından sonra açılmalar devam eder ve covid-19 salgını biter.

Türkiye – Afrika ekonomik ilişkinlerini nasıl değerlendirirsiniz? Bu ilişkilerin İzmir’e yansıması nasıl? Ve bu soruya ek olarak; Güney Afrika’da yakalayabileceğimiz fırsatlar nelerdir?

Türkiye’nin ‘çaresiz’ ya da ‘sıkıntılı’ durumundan mı deyim, insanlar biraz daha maceraperest olurlar. Ama İzmir’in rahatlığından belki de ve İzmir’in yıllar evvel başlayan ihracat potansiyeli ile daha çok Avrupa odaklı bir şehir. Afrika’ya açılan sanayicilerimiz var tabii ama ben bütün Afrika’yı heyetlerimizle gezerken bakıyorum; Konyalı, Ankaralı, Gaziantepli, İstanbullu orda, ama bakıyorum İzmirli yok. İzmir biraz da limitli Afrika’ya bakışta. Ama basında bunların daha çok yer almasıyla insanlar ‘Ben niye yapmıyorum’ diyor ve başlıyor. Çünkü Afrika kıtasındaki 54 ülkede; hepsinde maden var, yer altı zenginlikleri var, tarım var. Bitmiş ürün peki? Yok. O zaman biz onlara gidip, mamul maddelerimizi değerlendirilebiliriz.

Çünkü bütün Afrika’da çok güzel bir imajımız var. Türk Malı dediğimiz de, Avrupa kalitesinde Uzak Doğu fiyatları ile diyorlar. Yani Türk Malının kalitesinin Avrupa kalitesinde olduğunu ve fiyatlarımızın da Uzak Doğu ile rekabet edebilecek noktada olduğunu çok iyi biliyorlar. O yüzden gerçekten Türk Mallarının itibarı yüksek. Türkiye’nin itibarı yüksek. Onlarda 80’lerden sonra yeni yeni gelişmekte olan ülkeler olarak, Türkiye’ye hayranlar. Türkiye’nin nasıl geliştiğini, nasıl sanayileştiğini, bugün ithalat yapıyor ama bunun yanında da müthiş bir mamul madde ithalatı yaptığını görüyorlar ve bu yüzden de bizi örnek alıyorlar. Avrupalıyı örnek almıyorlar, çünkü onların gözünde Avrupalı erişilmesi zor bir mertebe. Ama ‘Türkiye 40 sene evvel benim gibiydi, ben de Türkiye’yi örnek almalıyım’ diyor. O yüzden gerek Afrika’daki siyasiler, gerek başkanlar, gerek devlet adamları Türkiye’yi örnek alıyorlar. İş adamlarına Türkiye’yi örnek alıp Türkiye ile iş yapmak istiyorlar.

Bunun için seyahat etmeliyiz, bu ülkeleri tanımalıyız. Partnerlerimizi, ortaklarımızı bulmalıyız sonra onlarla beraber yatırım yapmalıyız Afrika’da. Çünkü yeni Afrika Birliği kuruldu. Afrika kıtası içinde yaptığınız tüm üretim bütün Afrika ülkelerine sıfır gümrükle gidiyor. Şimdi bu büyük bir avantaj, Türkiye’nin şu andaki Avrupa’daki dezavantajı gümrük duvarları. Güney Afrika, Türk Mallarına minimum yüzde 20-25 gümrük uyguluyor. Bu büyük bir dezavantaj.

Geçen Hafta Dışişleri Bakanlar Diplomasi zirvesi vardı, orada Güney Afrikalı Bakanımıza şunu anlattım. Siz Türk mallarına yüzde 20-25 vergi koyuyorsunuz. Biz bu malları 0 gümrük ile Avrupa’ya satıyoruz. Avrupalı alıyor, Avrupalı mallarında gümrük olmadığı için size satıyor ve sizin halkınız daha çok para ödüyor. Avrupalı para kazanıyor, halbuki biz karşı karşıya gelip direk bu işi yapsak hem halkınız kaliteli Türk mallarına erişecek hem de daha ucuza erişecek. ‘İnşallah bu konuları değerlendirirsiniz’ diyerek bir toplantı yaptık onlarla da.

Tabi ki inşaat şirketlerimiz Türkiye’nin gururu. Neden bunlar kuzey Afrika ülkelerinde büyük işler yapıyorlardı, bilhassa Libya’da, Suudi Arabistan’da, Dubai’de? Çünkü parası var. Nerede para varsa, bizim inşaat şirketlerimiz oralarda dünya standartlarında işler yaptılar. Tabi şimdi siyah Afrika’ya indiler demir yolu yapıyorlar, stadyum yapıyorlar, havaalanı yapıyorlar, köprüler yapıyorlar. Çok güzel şeyler yapıyorlar ama Afrika’da bir konu var karşınızda duran; finans konusu.

Şimdi Türkiye finans konusunda yurt dışında iş yapan şirketlerine yardımcı olabilecek güçte olmuyor. O zaman bizler de ne yapıyoruz? Almanya’ya, Fransa’ya, Japonya’ya gidiyoruz ve diyoruz ki ‘bakın biz ucuza çok kaliteli işler yapabiliyoruz ama finans tarafında ihtiyaçlarımız oluyor. Afrika’nın da finans tarafında ihtiyaçları var gelin bu işleri beraber yapalım. Siz finans gücünüzü koyun, biz çalışkanlığımızı, kalitemizi, verimliliğimizi koyalım’ ve beraber Afrika’da iş yapma yollarını açmaya çalışılıyoruz.

1,5 yıldır bir pandemi kabusu yaşıyoruz. Bu ne yazık ki ekonomik bazda da ülkemizi derinden etkiledi. Öncelikli olarak, bu 1,5 yıllık süre zarfındaki ekonomi izlenimleriniz nedir? Buradan devam edecek olursak; daha önce yapmış olduğunuz bir açıklamada; ‘ekonominizin kötü ya da iyi olması, dünyadaki pazarda ne kadar pay sahibi olduğunuza bağlıdır’ ifadelerine yer vermiştiniz. Bu aslında çok kıymetli bir söz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Biz 2023 yılı için 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefi koyduk. Sonra düşürdük 225 milyar dolara. Yapar mıydık? Yapardık ama önemli olan siyasi ve ekonomik istikrar. Biri bana gelse dese ki ‘sanayici olarak Tamer Bey ne istiyorsun?’ Ben hiç bir şey istemiyorum. Sadece ülkemde siyasi ve ekonomik istikrar istiyorum. Güven istiyorum. Bütün yabancı yatırımcılar bir ülkeye gelirken baktıkları şey o ülkede istikrar var mı? Güven var mı? Ülkenin çalışanları verimlilik ve kalite anlayışında dünya standartlarına gelmiş mi? O ülkenin gemi yolu ulaşımı, limanları üretilen malların ihracat yapılacak yerlere ulaşımları yeterli verimlikte mi? Bütün bunlar çok çok önemli ve bizim ülkemizin zenginlikleri. Şimdi ben Afrika’ya gidiyorum, herkes diyor ki Cumhurbaşkanı, Bakanlar ‘gelin buraya yatırım yapın’ Ben diyorum ‘tamam yarın geliyorum hemen yatırım yapacağım elektrik var mı?’ Yok? 10 saat elektrik kesik. Şimdi 10 saat elektrik kesik bir ülkede bir sanayi kuruluşu nasıl çalışabilir? Çalışamaz. O yüzden ülkemizin elektrik konusunda sıkıntısının olmaması büyük bir avantaj.

Limanlarımızın, yollarımızın kara yolları ile Avrupa’ya ulaşımlarımızın, diğer komşu ülkelere ulaşımlarımızın kolay olması büyük avantaj. Çok kıymetli çalışanların gerek profesyonel mühendislerin, mali iş yapacakların verimli teknikerlerin olması büyük avantaj. Bunların hepsi ülkemizin büyük avantajları. Ama tatbikî siyasi ve ekonomik istikrarın olması, çok fazla oynamaması lazım. Mesela döviz kurlarının istikralı olarak stabil olması önemli. Çıkmasın ama inmesin de önemli olan stabil sürekliliğine devam edebilmesi.

Son yıllarda çok konuşuldu karar verildi Manisa’ya geldi Volkswagen. Biz sadece adı ile telaffuz ediyoruz. Geliyor gelmiyor? Hayır. Volkswagen gelseydi beraberinde en az 100 adet firma getirecekti. Çünkü o tip firmalar gelirken onlara dünyada hizmet sunan firmalara otomatik olarak emir veriyorlar ‘Ben Türkiye’de Manisa’ya gidiyorum gel’ bu kadar. Gelmemek zaten mümkün değil tartışamıyorlar bile. O yüzden biz İzmir’de, Manisa’da Türkiye’ye büyük katkı sağlayacak en azından dünyaya sizin ben güvenilirim demenizden daha öte; bir dünya markasının ‘ben Türkiye’ye gidiyorum burası yatırım için güvenilir’ demesi çok önemliydi. Dilerdik bu yatırımın gerçekleşmesini ama işte pandemidir, şartların değişmesidir sadece ülkemizin değil dünyanın geçirdiği dönemin şartları çok değişik.

Bugüne kadar hastalık yok muydu dünyada? Vardı. Ben Afrika’ya 30 yıldır gidip geliyorum; ebolası vardı, kuş gribi vardı bir sürü farklı hastalık vardı ama Avrupa’yı, Amerika’yı etkilemiyordu. Biz onları sadece bir gazete havadisi olarak dinliyorduk. Ama bu gelen bütün dünyayı etkiledi.

Tabi bu tecrübe sadece bize değil dünya içinde yepyeni bir tecrübe oldu. Ama bir rahatlama hissediyorum. Çünkü son 3 haftadır gelen misafirlerimizin haddi hesabı yok. Mesela bugün öğleden sonra Polonya’dan misafirlerimiz geliyor. Her gün bir ülkeden misafirimiz geliyor. Bizde seyahat etmeye başladık inşallah yeni bir dalga gelmeden mutlu mesut günlere gireriz. En mühimi Eylül’den sonra yeni eğitim sistemimizde açıldıktan sonra çocuklarımız, gençlerimiz özledikleri eğitim dönemine başlarlar.

Eğitim ve lisan konusu var bir de. Sık sık ‘lisan’ konusunun altını çiziyorsunuz…

Ben zamanında burs aldım Almanya’ya gittim. Bugün Almanlarla ortak 40 senelik işim var, onlarla ortak fabrikam var Kazakistan’dan Angola’ya kadar 50 ülkeye ihracat yapıyorum. Yani Türkiye’ye gelmiş bu gençlerin yarın ne yapacaklarının filmini ben seyrettiğim için devamlı diyorum ki ‘ne olur şu gençlerin kıymetini bilin. Bunlar sizin o ülkedeki kontaklarınız.’ Ne yazık ki bizler bazı şeylerin büyük masrafsal kısmını yapıyoruz ama ufak detayları atlıyoruz. Onun için Afrika’dan gelmiş, üniversitelerimizde okuyan talebelerimiz var. Bunları sanayi odasına götürün, sanayi odasının varlığından haberdar olsun, ticaret odasındaki konferanslara götürün ticaret odasından haberi olsun, Atatürk Organize’ye getirin sanayiden haberi olsun aynı zamanda sanayicinin de onlardan haberi olsun.

Yani bir Türk’e ‘Yemen’e git ihracat bağlantıları kur’ dediğinizde ‘nasıl gideceğim, ne konuşacağım?’ derken o ülkenin Türkçe bilen, Türkiye’de okumuş elemanını aldığın zaman o adam gider senin bütün işini bitirir. Çünkü o oranın insanı, kültürü aynı, lisanı aynı. Yani karşında kendi ülkenden birini gördüğün zaman olaylara farklı bakıyorsun ve bir güven de sağlanıyor karşılıklı. Onun için ben Afrikalı talebelerin hatta sadece onlarda değil dünyanın neresinden olursa olsun burada olan talebelerin kıymetini bilmemiz gerektiğine inanıyorum. Onlara sadece diploma değil farklı imkânlar da sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Odalarımızı tanısınlar, fabrikalarımızı tanısınlar, onlara staj imkânları gibi birçok imkân sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Bugün Türkiye’de okuyup ülkesine döndükten sonra Cumhurbaşkanı olmuş talebe var. Bunların kıymetini bilelim. Avrupalılar bu işi iyi dizayn ediyorlar. Bunları yapmak aslında hiç zor şeyler değil aksine çok kolay.

Son olarak, eklemek istediklerinizi, mesajını alabilir miyim?

Benim sloganım şu ‘ Giden satıyor’. Bakın geçen sene 1 Mart’tan itibaren seyahat edemez olduk. O zaman kimin kıymetini biliyoruz, biz eski tanıdığımız insanlarla görüşebiliyoruz ama ekrandan yeni insanlarla görüşemezsin, tanışamazsın. Eski müşterilerimiz ile ilişkilerimiz devam ediyor ama yeni müşteri zorlanıyoruz. O yüzden giden satıyor. Onun için gitmek zorundayız. Biz iki iş yapıyoruz. Bir seyahat yapıyoruz iki ağırlıyoruz. Ağırlamanın önemi şuradan geliyor. Bir kişi benim firmamı ziyaret etmek istediği zaman Türk Hava Yollarından etkileniyor, havalimanlarıma geliyor etkileniyor, şehirlerimi görüyor, şehirlerarası otoyolları görüyor etkileniyor. Benim fabrikama gelene kadar gördükleri bana pozitif etki olarak geri dönüyor. Onun için biz insanların ülkemize gelmesinden onları ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz.

Mesela ülkemizde teşvikler var. İhracat teşvikleri var navlun teşvikleri var vs… 30 sene önce Güney Afrika’da ne teşviki vardı biliyor musunuz? Misafir getirme teşviki vardı. Ben gitmek istediğimde uçak biletimi otelimi karşılıyorlardı. Bizde de bu tarz teşvikler var, fakat ben heyetlere verilenlerden bahsetmiyorum. Ben kendi firmam olarak x kişiyi davet edip masraflarını karşılayıp sonra bunları geri ödemesini alabiliyor muyum? Önemli olan bu. İnşallah bunların hepsi olacak. Hepimiz çok zor zamanlar geçirdik geçiriyoruz ama Türk sanayisi kurulduğu ilk günden bu yana bir başarı hikayesi yazıyor.

Güncelleme Tarihi: 24 Haziran 2021, 13:41
YORUM EKLE
YORUMLAR
Fikri  Coşkun
Fikri Coşkun - 2 yıl Önce

İÇİNDE YAŞADIĞIM VE ÇOK DOĞRU HABER HERKESE TEŞEKKÜLER OLSUN

SIRADAKİ HABER